Page 79 - Özel Çağın Göz Hastalıkları Hastanesi - E-Dergi (Sayı 5)
P. 79
Kravat, papyon, kol saati ya da kol niteliği de taşıyor. Hatta topluma mâl
düğmesi... Hepsi de erkeğin kısıtlı süs olmuş bazı isimler aksesuarlarıyla
dünyasının demirbaşları. tanınır haldeler. “James Bond” deyince
akla papyonlu ya da kol saatli pozları
Ortaya çıkışları ve ilk kullanım şekilleri
birbirinden enteresan hikâyelerle dolu. gelmiyor mu? Ya da Humphrey Bogart’ın
Kimisi doğa şartlarına karşı korunmak kravatlı görüntüleri?
için, kimisi sosyal ortamlarda fark Bir de Barış Manço’nun “Kol Düğmeleri”
yaratmak için kullanılmış. Elbette var ama o başka mevzu...
Takım gün geçtikçe kullanım amaçları da Tarihin belirli dönemlerinde evrim
çeşitlenmiş ama hep şıklık, zenginlik,
geçirerek bugüne ulaşan bu aksesuarlar,
prestij ve statüyle özdeşleştirilmişler.
elbisenin Zaman zaman kadınların gardıroplarında ne amaçla üretilmiş olursa olsun bugün
erkek modasının vazgeçilmezleri
arasında. İşte biz de tam bu evrim
da kendine yer bulan bu aksesuarlar,
vazgeçilmezi bugün onları taşıyanların imzası olma sürecine parmak basalım dedik…
kravat
Kumaşı, rengi, deseni… Genellikle resmi parçası, memleketlerinden birer
ortamlarda erkeğin kendine gösterdiği hatıraydı. Belki de bu düğümün onları
özeni yansıtan, doğru kullanıldığında kötülükten koruyacağına inanıyorlardı.
karizmanın tamamlayıcısı bir aksesuar O dönemde boyunlarının etrafına ütüsü
kravat. Ancak altını çizmek gerekir ki ve kolası hayli zor olan fırfırlı yakalar
küçük bir kumaş parçasının ötesinde, kullanan Fransızların dikkatini çeken bu
tarih boyunca önemli bir sembol olarak geleneksel kumaş, Fransız modacıların
da kayıtlara geçti. elinde zamanla aksesuar haline geldi.
Rivayete göre 3,500 yıl önce çiftçi, Her ne kadar Fransızlar kravatı modanın
avcı ve askerler yazın sıcak, kışın soğuk vazgeçemediği aksesuarlar arasına
havalardan korunmak için boyunlarına soksa da, onu bugünlere taşıyan
kumaş bağlıyorlardı. Güney Amerika’da İngilizler oldu. Bunu, üşenmeyip konuyu
Amazon yerlileri ve Avustralya’da araştıran bilim adamlarının raporlarından
Aborjinlerde bu amaçla boyunların öğreniyoruz. Araştırmaya göre kravatın
örtüldüğü biliniyor. olası 85 farklı bağlama biçiminden
bugün de kullanılanı bize 19. yüzyıl
Öte yandan antik Mısır’da Firavunların, BİR RİVAYETE GÖRE HIRVAT ASKERLER, ZAMANLA
Roma İmparatorluğu’nda soyluların Londra’sında otobüs şoförlerinden miras KRAVATA DÖNÜŞECEK OLAN BU KUMAŞI, FRANSA
KRALININ HUZURUNA ÇIKACAKLARI SIRADA
mücevherlerle kaplı boyun bağı kaldı. YAKALARINI TOPLAMAK VE ŞIK GÖRÜNMEK
AMACIYLA DA TAKMIŞLAR.
kullandığına dair bilgiler kravatın giderek Dünya kravatı el üstünde tutarken, biz
zenginlik ve statü belirlerken, dinsel ve de furyadan nasibimizi aldık elbette.
kültürel anlamlar taşımaya başladığını Osmanlı’nın son dönemlerinde
gösteriyor. Zira milattan önce 2. yüzyılda gündemimize giren kravat
Çin’de kurulmuş Kin hanedanının ilk Tanzimat’tan sonra
imparatoru Kin Shi Huang’ın mezarında moda oldu.
boyunlarına kumaş dolamış atlı askerler Devlet nezdinde
de bunun önemli kanıtları arasında. ilk kez Sultan
Bu boyun bağının Çin kültüründe Abdülmecid
yaşam enerjisinin çıkış noktası olan tarafından
ademcik kemiğinin korunması amacıyla takılan kravat
kullanıldığı iddia ediliyor. o dönemde fes,
setre, kolalı gömlek ve parlak ayakkabı
Peki bugünkü kullanımı ile kravat nasıl kombini ile “kalem efendiliğinin”
ortaya çıkmış?
sembolü haline geldi. Ne var ki bir türlü
Fransızca kökenli “cravate” kelimesinden halka inemedi bu moda akımı. Zira
dilimize geçen kravat aslında bir yalnızca devlet memurlarının rağbet
Hırvat icadı. 1600’lerin başında, 30 yıl gösterdiği bir aksesuar olduğundan,
savaşlarında Fransız kralı XIII. Louis için elbisesini kravatla tamamlayan biri
savaşan Hırvat askerler boyunlarına uzaktan bile görülse, onun memur
kalın kumaştan boyunluk takıyorlardı. olduğu anlaşılabilirdi. Bu ayrışma o denli
Eşler, sevgililer ya da annelerin onlar güçlüydü ki kravata “batı adeti” olarak
yola çıkmadan önce bir düğüm ile bakanlardan kalan “medeniyet yuları”
boyunlarına bağladıkları bu kumaş tabiri hâlâ dillerde…
77